TEKNOLOJİ ÇOCUKLARIN DUYGUSAL ZEKASINI DÜŞÜRÜYOR MU?
Psychology Today bülteninde yer alan bu makalede teknoloji kavramı; çocukların duygu ve düşüncelerinin farkında olmalarını ve başkalarına uyumlanmalarını engelleyen bir dış mekanizma olması yönüyle ele alınmıştır. Çocuklarımızın dikkatini şimdiki zamandan ayıran her teknik alet, bu kapsama girmektedir. Akıllı telefonlar, laptoplar, TV ve kulaklıklar; çocukların duyularını bulundukları çevreye ve etraflarındaki kişilere karşı hissizleştirmektedir.
Günümüzde ailecek gidilen yemeklerde dahi aile üyelerinin dikkatlerini ellerindeki telefona vermesi sıklıkla karşımıza çıkan görüntüler arsındadır. Bu durum ne yazık ki gençler arasında en temel insani iletişim unsurlarının ? düşünceli olmak, nezaket, içtenlik gibi- gitgide azalmasına yol açmaktadır. Bundan daha vahim olan gerçek; yetişkinlerin streslerini azaltmak, sosyalleşmek ya da bir haberi, bilgiyi takip etmek gibi amaçlarla da olsa teknolojiden kopamaz hale gelmeleri ve bu alışkanlıklarıyla çocuklara fark etmeden model oluşturmalarıdır.
Stresli bir ortamdan zihnen kendimizi soyutlamak doğal bir ihtiyaçtır. Örneğin, zaman zaman müzik dinleyerek günün akışında bir mola almak faydalı olmaktadır. Bazı teknolojik uygulamalar ise, kişiye medidatif ya da farkındalık arttırıcı içsel egzersizlerle kaygılarımızı gidermede yardımcı olacak şekilde dizayn edilmiştir. Sorun; teknolojiye duyulan ilginin anlamlı bir iletişimin yerine tercih edilir noktaya gelmesiyle başlamaktadır. Teknolojiye duyulan ilgi bir ihtiyaca dönüştüğünde; çocuklar kendilerinin ve başkalarını duygu ve düşünce dünyalarından uzakta tamamen kendileriyle meşgul hale gelmektedirler. Başkalarıyla iletişim ve olumlu ilişkiler azaldıkça bireylerin duyarlılığı da azalmaktadır, bu durum çocuklarımız için de geçerli olmaya başlamıştır.
Amerikalı Psikolog ve Danışman Dr. Daniel Goleman, ?Duygusal Zeka? adlı kitabında yüksek duygusal zekaya sahip bireylerin daha sağlıklı ilişkiler kurduklarını, çevrelerine daha iyi uyum sağladıklarını ve hedeflerine yönelik çalışmada daha yetenekli olduklarını ifade etmektedir. Dr. Goleman duygusal zekanın beş temel bileşenini şu şekilde tanımlamıştır: 1. Kendimizin farkında olma, 2. Duygularımızı denetleyebilme, 3. Sosyal beceriler, 4. Empati ve 5.Motivasyon.
Günümüzde aileler ve okullar, çocuklarımızda bu özellikleri teşvik etmek üzere onlara başkalarının duygularını anlamanın, farklı duygu ve düşüncelere saygı duymanın önemini aktarmaya çalışmaktadır.
Teknoloji bağımlılığının, duygusal zekanın bileşenlerini ne şekilde etkilediğini düşünelim:
1. Kendinin farkında olma
Teknolojiyle fazlasıyla iç içe zaman geçirmek demek; kendi iç sesimizi kısmak , sonuç olarak duygu ve düşüncelerimizin farkına varamamak anlamına gelmektedir. Teknoloji bağımlılığı arttıkça; duygularımıza yabancılaşmaya başlarız. Bu da seçimlerimizi düşünerek yapmak yerine bizi daha az sezgisel, daha çok tepkisel davranmaya yönlendirmektedir.
2. Duygularımızı denetleyebilme
Araştırmalar teknoloji bağımlılığının dürtüselliği arttırdığını ve bireylerde engellenme eşiğinin düşmesine sebep olduğunu göstermektedir. Duygularımızı denetleyebilme becerisi sağlıklı gelişmediğinde, çocukların gelişimsel olarak beklenen olgunluk düzeyine ulaşmaları gecikmekte ve erken dönemde rastlanan akran zorbalığı, öfke patlamaları vb. krizler sürmektedir.
3. Sosyal beceriler
Çocuklar bilgisayar ortamında oyun oynasalar da, hiçbir zaman bu oyunlar gerçek oyunların; yan yana (ve can cana) arkadaşlık ilişkilerinin yerini dolduramaz. Bu yönüyle teknoloji maalesef, yalnızlık ve soyutlanmışlık hislerini arttırmaktadır. Teknoloji baskın oldukça sosyal/toplumsal ilişkiler gelişememekte, bu da çocuklarımızın ilişkileri yürütmekte ve zorluklarla baş etmekte zorlanmalarına sebep olmaktadır.
4. Empati
Ekran karşısında geçirilen zaman, aile ya da arkadaşlarla geçirilen zamana oranla arttığında bu durum çocukların adeta transa geçmiş gibi diğer kişilerden kendilerini yalıtarak hareket etmelerine neden olmaktadır. Sağlıklı ilişkilerde gerekli olan empati, başkasıyla ilgili olma, dinleme ve şefkat gösterme gibi yetkinlikler yeterince gelişememektedir.
5. Motivasyon
Yaşamdaki hedeflerimize motive olabilmek için; hayal kırıkları karşısında tahammüllü olabilmek, sabır gösterebilmek, azimli olmak, dikkatimizi toplayarak zorluklar olsa da vazgeçmeden ileriye yönelmek gerekmektedir. Teknolojiye ayrılan zaman ve ilgide artış olması; çocukların kendilerini ve gelecekle ilgili planlarını ihmal etmelerine yol açabilmektedir. Teknolojiyle fazlasıyla iç içe zaman geçiren çocuklar aniden ekrandan kopup gerçek dünyayla bağ kurmak durumunda olurlarsa, memnuniyetsizlik yaşamakta ve hırçınlaşabilmektedirler. Teknoloji dünyasının aksine gerçek dünyayı ve insanları kontrol etmek mümkün değildir.
Sonuç olarak; teknoloji bağımlılığı geliştiren kişiler; yaşamda bazı zorluklarla karşılaştıklarında kaygı ve depresyon semptomları yaşama eğilimi gösterebilmektedir. Çocuklarımızı ve gençlerimizi teknolojinin olumsuz etkilerinden korumak için geçirilen zaman mutlaka sınırlandırılmalı ve gerek oynanan oyunların, gerekse izlenen TV yayınlarının içeriği aileler tarafından denetlenmelidir.
Teknoloji ile geçirilecek zamanın belirlenmesinde uzmanlar tarafından farklı yaş dönemlerine göre önerilen süreler şu şekildedir:
. Okul öncesi yaş grubu: Günde 30 dak.
. İlköğretimin ilk 4 yılında: Günde 45 dak.
. İlköğretimin ikinci 4 yılında: Günde 1 saat.
. Lise çağında: Günde 2 saat.
Çocuklarımızın teknolojiyi kısıtlı kullanarak; kitap okuma, sanat/spor/bilimle uğraşma, arkadaşlarıyla oyunlar oynama, bahçede vakit geçirme, oyuncaklarla oynama gibi etkinliklerle daha çok vakit geçirmeleri dileğiyle..