KAYIPLA BAŞA ÇIKMAK
Yaşam içinde hemen her zaman çelişkili durumlarla karşılaşırız. Mutluluk ve hüzün, değişim ve durağanlık, güçlülük ve zayıflık ; bir bütünün birbirini tamamlayan ve çoğaltan ayrılmaz parçalarıdır. Yaşamın bu karmaşık duygularıyla baş etmeyi öğrenmek, olgunlaşma serüvenimizin adımlarını oluşturur. Aştığımız her zorlukta ruhen biraz daha derinleşip özgüvenimizin arttığını ve bağlandığımız kişi ve değerlerin anlamlı olduğunu duyumsarız.
Hayatta her şeyin bir sonu olduğunu ve bağlandığımız kişilerden bir gün ayrılmamızın kaçınılmaz olduğunu da biliriz. Biliriz , ancak o gün gelip çok sevdiğimiz bir yakınımızı veya ailemizden birisini kaybettiğimizde bildiğimiz şeyler anlamını yitirir; şok, derin ve tarifsiz bir üzüntü, çaresizlik , yeni kayıpların olasılığı gibi karşılaştığımız karmaşık duygularla birlikte yas sürecimiz başlamıştır..Kimi zaman yas süreci ve buna bağlı yaşantılar, uzun süreli bir hastalığın seyri içinde kaybın gerçekleşmesinden daha önce de başlayabilir.
Yas sürecinin aşamaları literatürde yıllarca çeşitli araştırmalara konu olmuştur. Yasın evreleri konsepti; 1960?lı yıllarda ebeveynler ve bebekleri arasındaki bağlanma süreçlerini inceleyen J.Bowlby ile yas konusunda araştırmaları bulunan C.M.Parkes; daha sonraları ise ölmekte olan kişilerin tedavisine yaklaşımlar konusunda uzmanlaşan E.Kübler-Ross olmak üzere çeşitli uzmanlar tarafından ele alınmıştır. 2000?li yıllarda Yale Üniversitesi?nde konuya ilişkin yapılan araştırmalarda son olarak şu evreler tanımlanmıştır: Kayba inanmama, özlem, öfke, depresyon ve kabullenme. Kaybedilen kişiye duyulan özlem, tüm evrelerde yer alan ve kabullenme evresi sonrasında da devam eden bir duygudur.
Lieratürde yasa ilişkin evrelerin bu şekilde tanımlanmış olması, yas tutma şekli ve yasın yarattığı güçlü duyguların herkeste aynı şekilde seyredeceği sonucunu çıkarmamalıdır. Her birimizin kişisel geçmişi, psikolojik savunma mekanizmaları, daha önce yaşadığımız kayıplarla ilgili deneyimlerimiz, değişim ve zor durumlarla baş etme yöntemlerimiz, hissettiğimiz sosyal destek, yaşamı anlamlandırdığımız referans çerçevesi ve kaybettiğimiz kişiyle yakınlığımız ; farklı ve biriciktir. Bu anlamda literatür bize yas süreciyle ilgili gözlemlenen bazı ortak ve evrensel deneyimlere işaret etse de, herkesin kaybını farklı şekilde yaşamasının doğal bir durum olduğunu hatırlamak faydalıdır.
Sevilen bir kişinin kaybını kabullenmek en zor aşamadır, zaman alacaktır.. Bu aşamaya geldiğimizi ise dışavurum şeklimizde değil, içimizde anlarız. ?Kaybettim ve bir daha hiç görmeyeceğim? diyebildiğimizde kalbimiz kırık olsa da eksiklerle yine de yaşamaya devam etmemiz gerektiğini anlamış oluruz..Kaybı kabullenmek; kendimizi iyi hissettiğimiz zamanların kötü hissettiğimiz zamanlara göre daha fazla olduğunu duyumsamak, hayatta sevinilecek şeyleri yeniden fark edebilmek, sosyal ilişkiler anlamında bağ kurmaya ve duygularımızı paylaşmaya cesaret etmek, bununla birlikte yaşamımızda yeni ve anlamlı ilişkilere kendimizi açabilmek demektir.
Ailesinde ya da çok yakın ilişkilerinde kayıp yaşayan yetişkinler; iç dünyalarında bu zorluklarla baş etmeye çalışırken özellikle de bir kaybın ardından ilk zamanlarda çocuklara bu durumu nasıl anlatacakları, ölümü nasıl tarif edecekleri ve çocuklarının kaygılı ruh haline nasıl yaklaşım göstermeleri gerektiği konularında zorluk yaşayabilirler. Birçok anne baba için zor, zor olduğu kadar üzüntü verici olan bu konuşmayı yaparken çocuğun yaşı ve içinde bulunduğu gelişim dönemine dikkat etmek oldukça önemlidir.
Farklı yaşlarda ölüm kavramını anlatmak
Okul öncesi dönemde: Her yaşta farklı olan zihinsel ve duygusal gelişim, ölüm konusunu anlamak ve anlatmak konusunda da farklı yaklaşımlar gerektirir. Okul öncesi dönemdeki çocuk için ölüm bizler için ifade ettiği anlamı taşımaz. Bu yaştaki çocuklara ölüm, ?artık yanımızda olmayacağı, ona sarılamayacağımız, dokunamayacağımız ama onu sevmeye devam edeceğimiz? şeklinde tarif edilebilir. Çocuklara ölümü anlatmak çok zor da olsa; ölümün canlıyken yaptıklarımızı artık yapamadığımız bir durum olduğu anlatılmalı, sorulara çocuklar sordukça cevap verilmeli, çocuğun hazır olmadığı açıklamalar yapmamaya dikkat edilmelidir.
Daha büyük yaşlarda: Daha büyük yaşlarda ise, ölüm kavramı daha somut biçimlerde anlaşılır hale gelir. Ölümün geri dönülemez bir sonlanma olduğu, yaşayan her canlı varlığın öleceği gibi gerçekler bilinir. Cenaze törenine kısmen katılmak, ilerleyen zamanlarda da mezarlık ziyaretlerinin yapılması 8-9 yaş döneminde uygun olsa da her aile kendi gelenek ve düzenleri içinde çocuğu için en uygun olana karar verebilir.
Anne baba olarak yapabileceklerimiz:
*Çocuğumuzun konuşmak istediği her an konuşmaya ve sorularına cevap vermeye hazır olmak, ancak konuşması için zorlamamak,
*Her türlü tepkisini gözlemek ve duygularını ifade etmesini desteklemek,
*Kendi duygu ve düşüncelerinizden de bahsetmek, acıyı paylaşmak,
*Üzüntü, suçluluk, kızgınlık, terk edilmiş hissetme gibi duyguları yaşayabileceğimizi anlatmak,
*Bazen cevabını bilmediğiniz sorular karşısında, şu an bu sorunun cevabını bilemediğinizi, ama bu konuyu daha sonra birlikte tekrar konuşabileceğinizi söylemek, (bazı soruların cevabını bilmediğimiz anları çocuklar hissederler, doğruluğuna bizim de inanmadığımız bir cevap vermek, onlarda güvensizlik yaratabilir)
*Eğer daha önce yaşadığı kişisel bir ölüm tecrübesi varsa ?evcil hayvanı, çiçeği gibi- o zamanda yaşadığı duyguları hatırlatarak ölüm sonrası hissettiklerimizi konuşmak,
*Yasın sağlıklı bir şekilde tutulabilmesi için duyguların saklanmadan yaşanmasına izin vermek,
*Çocuğumuzun kaybedilen kişinin eşyaları ve resimlerini görmesine izin vermek,
*Çocuğumuzla birlikte resimlere bakıp güzel hatıralarımız hakkında konuşmak, evde bir anı köşesi oluşturmak; tüm aileye bu süreçte yardımcı olacaktır.
Anne babalar olarak çocuklarınızın sorduğu sorular karşısında iç sesinizi dinleyebilir, cevapsız kaldığınız anlarda yardım alabilirsiniz. Okulumuz Rehberlik Servisi olarak herkese mutlu ve sağlıklı bir sene dilerken; zor zamanlarınızda yanınızda olacağımızı ve çocuklarımıza destek olmak üzere uygun yaklaşımlar hakkında birlikte konuşabileceğimizi paylaşmak isteriz.
Sevgi ve saygılarımızla..
Referans:
www.bengisemerci.com/
www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC1
Yelda Orçan
Uzm.Psk.Danışman