dını babasının oynadığı “
Fadik Kız “ adlı oyundaki
karakterden alan Fadik Sevin
Atasoy, Özel İstanbul Koleji
öğrencileriyle çok özel bir
söyleşi için buluştu. 4
yaşından beri tiyatro
sahnelerinde olan ve son
yıllarda sinemaya ağırlık
vermiş olan Fadik Sevin
Atasoy, kendisinin de iyi
bir sinema izleyicisi
olduğunu ve iyi bir oyuncu
olabilmek için iyi bir
dinleyici ve izleyici
olunması gerektini
vurguladı. Öğrencilerle
farklı tekniklerde bazı
oyunculuk hazırlık
çalışmaları da yapan Atasoy,
hiçbir zaman hayal kurmaktan
ve “ yapabilirim “ demekten
vazgeçmemiz gerektiğini,
ancak bu şekilde bir fark
yaratabileceğimizi belirtti.
Uzun denebilecek bir süre
için, A.B.D. ‘nde
gerçekleşecek bir projede
yer almak amacıyla bu ülkeye
gidecek olan Fadik Sevin
Atasoy’un, kırmızı bavuluyla
yolculuğuna başlamadan önce
yaptığı belki de son
söyleşiyle baş başa
bırakıyoruz sizleri şimdi.
Koray Taştemel :
Neden farklı bir sanat dalı
değil de oyunculuğu
seçtiniz?
Fadik Sevin Atasoy :
Nasıl ki sen bir
tasarımcı olmak istediğini
söyledin ve bunun için de
araç olarak kullandığın
kalemin var, benim de
bedenim enstrümanım. Ben
şekilden şekilde girerek
insanlara farklı duygular
yaşatan bir insanım.
İstersem yaşlı biriyim,
istersem bir çocuk, istersem
de bir yabancı. İnsanları
güldürüyorum, ağlatıyorum.
Bu çok eğlenceli ve bir o
kadar da zor aslında. Ama
ben kendimi bu şekilde ifade
edebiliyorum.
Melis Lal Eren :
Hem anne hem de babanız
Devlet Tiyatroları’na bağlı
oyunculardı. Çocukluğunuz bu
anlamda nasıl geçti? Devamlı
turnelerde olan bir aile
olmak nasıl bir duyguydu
sizin için?
Fadik
Sevin Atasoy :
Benim hiçbir zaman sabah
birlikte kahvaltı eden, anne
ve babanın sabah işe gidip
akşam eve geldiği düzende
bir aile hayatım olamadı
maalesef. Çocukluğum
kulislerde geçti
diyebilirim. Hayatta en
hayran olduğum insanlar
zaten tanıyor olduğum
oyunculardı. Farklı ama
renkli bir çocukluk
geçirdim, sıradan bir hayat
yaşamadım diyebilirim. Bu da
gerçekten çok keyifliydi
aslında.
Koray Taştemel :
Bilkent Üniversitesi Tiyatro
Bölümü’ne 1.’likle girdiniz
ve yine aynı üniversitede
hem lisans hem de yüksek
lisansınızı burslu olarak
tamamladınız. Geçmişte bu
denli başarılı bir tiyatro
öğrencisi olarak, Türkiye’de
tiyatro eğitimini hangi
noktada görüyorsunuz?
Fadik Sevin Atasoy :
Maalesef ülkemizde
hayallerimizi rahat
kurabileceğimiz ve
istediklerimizi
yapabileceğimiz bir yapı
kurulamadı, yurtdışında bu
daha kolay. Ama zor olması
daha güzel aslında çünkü ilk
yapanlar siz oluyorsunuz
birtakım şeyleri. Durum
gittikçe daha iyiye gidiyor
diyebiliriz çünkü sizler,
yani yeni jenerasyon hayal
kurmakta daha özgürsünüz.
Biz bir yere kadar getirdik,
bundan sonra sizler çok daha
güzel şeyler yapacaksınız.
Sizin gibi öğrenciler “ bu
huysuz kadın bizim
öğretmenimiz olmasın”
demedikçe evet,
akademisyenlik yapmayı da
isterim.
Melis Lal Eren :
Babanız Sönmez Atasoy,
Devlet Tiyatroları’na oyuncu
ve yönetmen olarak 40 yılını
verdikten sonra
akademisyenliğe geçiş
yapmış. Siz de ileride bilgi
birikiminizi
akademisyenlikte
değerlendirmeyi planlıyor
musunuz?
Fadik Sevin Atasoy :
Sizin gibi öğrenciler “ bu
huysuz kadın bizim
öğretmenimiz olmasın”
demedikçe evet,
akademisyenlik yapmayı da
isterim.
Koray Taştemel :
Babanız Sönmez Atasoy ile
birlikte Amerika Birleşik
Devletleri’nde kurmuş
olduğunuz tiyatro
topluluğuyla ilgili bizleri
bilgilendirebilir misiniz?
İlk oyununuzun Kanlı Nigar
olduğunu ve çok ses
getirdiğini takip ettik
basından.
Fadik Sevin Atasoy :
Evet Amerika’da 1500
kişinin izlemeye geldiği bir
oyun oldu Kanlı Nigar.
Amerika’da ilk defa bir Türk
tiyatrosu resmi olarak kabul
edildi. Çok güzeldi herşey.
Bir oyuncu için oynadığı yer
neresi olursa olsun aynı
heyecan var çünkü
karşılığında alınan alkışlar
her şeye değiyor.
Melis Lal Eren :
4 yabancı dil biliyorsunuz.
Bu dillerden kaçında
oyunculuk yapma fırsatını
yakalayabildiniz şu ana
kadar? Bu dilleri konuşuyor
olmanın oyunclukta size
sağladığı avantajlar oldu
mu?
Fadik Sevin Atasoy :
Amerika’da tiyatro
yapmak amaçlı bulunduğum
sıralarda tüm bu dilleri
kullanma şansım oldu. Ama
maalesef Türkiye’de çok
fazla bu şansı
yakalayamadım. Geçen ay
İtalya’da bir festivalde
sunum yaptım ve orada
İtalyanca’mı kullandım.
Ne kadar çok dil bilirseniz
o kadar farklı insanlara
bürünebiliyorsunuz ve
içinizdeki farklı kişilikler
ortaya çıkıyor. Her dilde
başka bir yönünüz çıkıyor
ortaya ve dünyanın hiçbir
yerinde yalnızlık
hissetmiyorsunuz.
Koray Taştemel :
Geçmişte tiyatro
yönetmenliği de yapmış
olduğunuzu biliyoruz.
İleride de yönetmenlik
yapmayı planlıyor musunuz?
Fadik Sevin Atasoy :
Evet böyle bir planım var.
Melis Lal Eren :
Bu sezon 2 filminiz birden
vizyona giriyor, Merhaba ve
Mavi Pansiyon. Tiyatro ve
sinema dersek hangisi sizin
için öncelik taşıyor?
Fadik Sevin Atasoy :
Tiyatro benim ailem,
sinema da benim aşkım, yani
eşim.
Koray Taştemel :
Hangi tür karakterleri
canlandırmak sizi daha fazla
mutlu ediyor? Hep
düşündüğünüz ama şimdye
kadar canlandırmadığınız
özellikte bir karakter var
mıdır?
Fadik Sevin Atasoy :
Paulo Coelho’nun Elif
kitabındaki Hilal
karakterini kesinlikle
oynamayı çok istiyorum. Bu
kitabı okuyana kadar veya
bana şimdiye kadar gelen
hiçbir rolde “ işte bu
karakteri benim için
yaratmışlar “ dememiştim. Ta
ki bu kitapla karşılaşana
dek.
Melis Lal Eren :
Kendinizi nasıl bir izleyici
olarak tanımlarsınız? Yoğun
temponuzdan farklı oyunlar
görebilme zamanı
yaratabiliyor musunuz
kendinize?
Fadik Sevin Atasoy :
İyi bir sinema
izleyicisi olduğumu
söyleyebilirim ama malesef
tiyatro için aynı şeyi
söyleyemiyorum. Bu hafta
annemim oyununun galası var,
onu izlemeye gideceğim. Ben
arsız bir izleyiciyim
diyebilirim.
Koray Taştemel :
4 yaşınızdayken Devlet
Tiyatroları’nın “ Teneke “
adı oyununda rol almış ve bu
rolünüzle de en iyi oyuncu
ünvanına layık
görülmüşsünüz.
Sizin çocuğunuz olsa bu
kadar küçük yaşta oyunculuğa
adım atmış olmasını ister
miydiniz? Bu oyunla ilgili
bir hatıranız var mı bizimle
paylaşabileceğiniz?
Fadik Sevin Atasoy :
İsterim ama önemli olan
çocuğumun ne istiyor olacağı
olur. Kendisi ne yapmak
isterse ben o yönde çocuğumu
yüreklendirirdim. Ödülü
aldığımda koca koca
adamların “ bu küçücük kız
nasıl ödül alır? “
dediklerini ve bana garip
garip baktıklarını
hatırlıyorum.
Melis Lal Eren :
42. Altın Portakal Film
Festivali’nde, O Şimdi
Mahkum filmindeki rolünüzle
En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu
ödülüne layık görüldünüz. Bu
ödülün yanında birçok farklı
festivalden de ödülle
ayrıldınız. Bu ödüllere
layık görülmek oynculuk
hayatınızda ne tür
değişikliklere yol açtı?
Sanatın ödüllendirilmesi
konusunda ne düşünüyorsunuz?
Fadik Sevin Atasoy :
Her oyuncunun en çok sevdiği
ses, alkış sesidir. Ödüller
de bu alkışların toplanıp
bir objeye dönüşmüş halidir.
Ödül almak, bir sonraki
işinde de insanı çok motive
edici bir unsurdur. Sadece
oyuncular değil, herkes
ödüllendirilmeli diye
düşünüyorum. Küçük bir
çocuğun yaptığı bir resmi de
alkışlamalı ve o çocuğun
kendisini iyi hissetmesini
sağlamalıyız.
Koray Taştemel :
Kendinizi bundan 10 yıl
sonra hangi noktada
görüyorsunuz?
10 yıl sonra bir prodüksiyon
şirketim olsun istiyorum.
Orada hem kendi
çalışmalarımı yürütebilmek
hem de ihtiyacı olan
yetenekli kişilere kaynak
sağlayabilmek istiyorum.
Okullar açmak istiyorum
farklı fikirlerle ortaya
çıkmış çocuklar için.
Melis
Lal Eren :
Kendinizi bir kelime ile
ifade etmeniz istense bu
kelime ne olurdu?
Fadik Sevin Atasoy :
“ Bilmiyorum “ olurdu.
İnsanın kendini anlatması
çok zor çünkü.
Koray Taştemel :
Sabırsızlıkla beklediğiniz
bir sanat olayı var mı ve
nedir?
Fadik Sevin Atasoy :
Fadik’le Kırmızı Bavul diye
internette bir bloğum var
benim. Bir yolculuğum
sırasında bavulum
kayboldu ve ben 20 gün sonra
İstanbul’a döndüğümde ulaştı
bavulum bana.
Ben de bunun üzerine bir
hikaye yazdım, benim bavulum
konuşuyor. Diyor ki “ Fadik
durma hareket et, yolculuk
yap” . Ama o konuşurken
birden baltalı bir hamsi
çıkıyor bavuldan ve o da her
şeye engel olmaya çalışıyor.
Devamlı “ yapamazsın,
edemezsin” diyor bana. Ben
baltalı hamsiyle boğuşuyorum
ki bavul hayallerini
gerçekleştirebilsin.
En büyük hayalim bir gün
gelip sizlere bu oyunu
oynamak gelecekte.
Melis Lal Eren :
Son olarak size bazı
kelimeler söylesek, bize bu
kelimelerin aklınıza
getirdiği ilk şeyleri söyler
misiniz?
Fadik Sevin Atasoy :
Mutluluk – Güzel bir
tebessüm, elma şekeri,
makaron, kuşlar, çiçekler,
birinin içten bir sarılması,
işte başarılı olmak, güneş,
kum.
Başarı – Paylaşmak,
anlaşılabilmek , kendini
anlatabilmek.
Şöhret - Işıl Işıl bir şey.
Para – Araç. Monopoly diye
bir oyun vardır bilirsiniz,
işte para o. Bir oyun yani.
Aile- Gemiyi limana getirip
sığındın yer.
Kırmızı bavul - Benim aşkım,
yüreğimin sesi.