Serbest Kürsü
    
     Gezilerimiz

     Spor Faaliyetlerimiz

     Fen ve Teknoloji

     İngilizce

     Etkinliklerimiz


    Milli Günler

     Röportaj



     Resimlerimiz

     Şiirlerimiz

 

 

 

 

 

 

 

 

 

  

PİYANO TUŞLARINDA EŞSİZ GEZİNTİ.
 
eçtiğimiz yıllarda da konuk ettiğimiz ünlü piyanist Şevki Karayel,“Minik Parmaklar Akademisi” projesi kapsamında bizlerle birlikte oldu. Tüm öğrencilerimizle üç ayrı seansta gerçekleşen atölye çalışmaları sonrasında, piyano çalan öğrencilerimizle de birebir çalışmalar yaptığı etkinlikte, Şevki Karayel, Türkiye’de klasik müziğin genel durumunu ve Türk klasik müzik dinleyicisi ile ilgili düşüncelerini de aktardı. Piyanist Şevki Karayel’le gerçekleştirdiğimiz bu güzel söyleşiyle baş başa bırakıyoruz sizleri…

Emre Kulaç : Şevki bey öncelikle tekrar aramızda olduğunuz için size bir kez daha teşekkür ederek sorularımıza başlamak istiyoruz. Neden başka bir müzik aleti değil de piyano diyerek de ilk sorumuzla başlayalım.

Şevki Karayel : Benim durumumda bu tamamen şansla alakalı bir şey. Babam ben daha doğmadan önce eve piyano almış ve çocuklarının hep piyano çalmasını istemiş. Ama iyi ki piayno olmuş diyorum çünkü tüm müzik aletleri içinde kendi kendine yetebilen tek alet piyano. Ve diğer aletleri öğrenmek isteyen arkadaşlarımız için de önce piyanoyla başlayıp sonra diğer aletlere geçmek en sağlıklısı. Çünkü müziğin temelini insan ancak piyanoyla kolay öğrenebiliyor.

Nil Yıldız : İlk etapta 14-18 yaş aralığındayken konservatuar eğitimi aldığınızı biliyoruz. Bu süreç sizin için nasıl bir süreçti? Zorlu mu, zevkli mi, yoksa hem zorlu hem de zevkli mi olarak tanımlarsınız?

Şevki Karayel :  Esasında 12-13 yaşından sonra Türkiye’de hayatın her dönemi zordur. Sizler de imtihana gireceksiniz bu sene örneğin. Ben de aynı süreçlerden geçtim. Konservatuar dönemi kesinlikle zorlu değildi çünkü benim kararımdı konservatuara gitmek. Gerçekten çok istedim konservatuar eğitimi almayı. Sıkılmaktan daha çok zevk alıyordum. Esas zor olan kısmı üniversite hayatından sonra, çalışmaya başladığınızda yaşıyorsunuz esasen. Geçmişe baktığım zaman konservatuar senelerini zevkle hatırlıyorum.

Emre Kulaç :19 yaşınızdan sonra müzik eğitiminize yurtdışında devam ettiniz ve uzun yıllar da yurtdışında yaşadınız. Türkiye’deki müzik eğitimi ve yurtdışındaki müzik eğitimi arasında sizce en önemli farklar nelerdir?

Şevki Karayel : Müzik eğitimindeki farklardan çok insan yaşantısındaki farklar önemli. Şimdi müzik eğitimi demek sanat eğitimi demek. Sanat eğitimi için de, okuldaki öğretmenleriniz dışında, çevrenizde olan şeylerden de kendinizi eğitmeniz gerekiyor. Konserler, sergiler, tiyatrolar gibi. Bu anlamda çok büyük farklılıklar var. Almanya’da her şehir sanat doluydu mesela ama Türkiye’de maalesef eğitimi tamamlayıcı olarak gördüğüm bu etkenler yok.

Nil Yıldız :Piyano dışında hayatınızda neler yer alıyor? Piyano çalmadığınız veya çalışmadığınız zamanlarda ne yapmaktan hoşlanırsınız?

Şevki Karayel : Piyano dışında tabi ki ailem var. Kızım ve eşim. Beraber yürüyüşlere çıkmak, konserlere, tiyatroya gitmek, seyahat etmek, beraber kitap okumak diyebilirim.

Emre Kulaç : Bu soruyu size önceden de sormuştuk ama aradan geçen zamanı da göz önüne alarak tekrar sormak istedik. Gittiğiniz son konser kimin konseriydi acaba?

Şevki Karayel :  İKSV’de Erdem Helvacıoğlu’nun konserine gittim Caz Festivali kapsamında. Modern caz tınılarının olduğu bir konserdi.

Nil Yıldız : Ülkemizde klasik müzik sevenler ve sevmeyenler arasında ciddi bir uçurum var. Her iki gruptaki kişilerin birbirleriyle neredeyse müzikal anlamda hiçbir bağlantısı olmuyor. Sizce klasik müzik severler bu konuda çok mu fanatikler? Bu müzik türünü dinleyen kitlenin mutlak belli bir formatı olması gerekiyor mu sizce?

Şevki Karayel :  Bu müziği dinleyenlerin tabi bir formatı olması gerekmiyor ama anlamak isteyenlerin, evet, bir formatı olması gerekiyor. Anlaşılması zor bir müzik. Bugün sizlerle yaptığımız türdeki atölye çalışmalarıyla , ben de, nasıl iyi bir klasik müzik dinleyicisi olabileceğimizi anlamak adına sizlerle adımlar atmak istiyorum. Klasik müziği çağdaşlığın simgesi olarak görmekte ben bir fanatiklik görüyorum. Tabi ki klasik müzik insanı geliştiren bir müzik. Anlamak için insanın düşünmesi gerekiyor. Düşünen insan da kendini geliştiren insan demektir. Kendini geliştiren insan da daha moderndir. Modern insan da bazen kendi gibi olmayanları sevmeyebiliyor. Bu müziği dinleyen insanlar düşünen insanlar olduğundan, düşünmeyen insanlara tahammül edemiyorlar, diye varsayabiliriz. Herkesin bu müziği birazcık da olsa sevmesi lazım diye düşünüyorum. Sevmeyi bir zevk unsuru olarak görmüyorum ben. Aklımızı kullanmak hayatımızda bizim için vazgeçilmez bir durum olmalı.

Emre Kulaç : Bir röportajınızda ““Bilimsel araştırmalara göre piyano çalmak, beynin her iki lobunu da aynı anda çalıştırıyor. Bu nedenle piyano çalan insanların öğrenim hayatlarında, özellikle matematik alanında daha başarılı oldukları ve günümüze kadar piyano çalan insanların hiçbirinde Alzheimer hastalığına rastlanmadığı biliniyor” demişsiniz.


Şevki Karayel :  Bilimsel açıklaması tam olarak yok aslında. Doktorlar bu konuda araştırmalar yapıyorlar. Gerçekten piyano çalan kimsede Alzheimer hastalığına hiç rastlanmamış. Diğer müzik aletlerini çalan kişilerle ilgili böyle bir veri yok.

Nil Yıldız : Türkiye’ye döner dönmez CRR gibi büyük salonlarda konserler verdiniz ve vermeye de devam ediyorsunuz. Türk klasik müzik seyircisini nasıl buluyorsunuz? Sizce klasik müziği yeterince özümsemiş bir toplum olabildik mi?

Şevki Karayel :  Esasında konsere gelen insanların Avrupa’daki kişilerden pek farkları yok. Buradaki tek sorun izleyici sayısının konserlerde Avrupa’ya nazaran daha az olması. Dinleyen insanlar yeterince özümsemiş durumdalar ama maalesef toplumda çok yaygın değil bu insanlar. Ben de bu yüzden piyano akademimi kurdum ve bu yüzden okullara gidip bu eğitimleri veriyorum.

Emre Kulaç : Fazıl Say ile ilgili yaşananları takip ediyoruz. Kendisine yapılanlar ile ilgili ne düşünüyorsunuz.

Şevki Karayel : Fazıl Say bizim ülkemizin yetiştirdiği çok değerli bir müzisyen ve sanatçı. Ona çok büyük haksızlıklar yapılıyor Türkiye’de. Tüm bu süreç içerisinde hep onun arkasında oldum ve olmaya da devam ediyorum. Her ne kadar yaptığı birçok şey bazılarının hoşuna gitmese de, şunu unutmamamız lazım. Sanatçılar bir toplumun nereye gittiğini, nasıl hareket ettiğini yönlendiren kişilerdir. Onların yaptıkları eleştirileri kabul etmek zorunda değiliz ama dikkate almak zorundayız. O’nu dinlemek ve anlamaya çalışmak gerektiğini düşünüyorum.